30 Kasım 2017 Perşembe

ERMİŞ- HALİL CİBRAN



Hayat nedir ne değildir sorusu bu dünya üzerinden geçen herkesin zihninden geçmiş, yaşadığı zamana ve şartlara göre cevabı hep değişmiştir. 

Ben de hayata yüklediğim anlamların değiştiği bir dönemden geçtiğimden soruma yeni cevaplar arıyorum. 

Bu güne kadar yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var cümlesini rahatça kurabileceğim en önemli gerçekse hayatın döngüselliği.

Aslında her şeyin cevabı bir sonraki karede var. Yeter ki "Neden benim başıma geldi" diye hayıflanırken gelen cevabı kaçırmayalım. 

Daha üç gün önce, burada o gemi gelmeyecek demiştim. Oysa siz liman olup beklemeyi bilirsiniz elbet bir gemi gelir bulur sizi. 

Bu gerçeği bilsem de, bu cümleyi hayatına motto yapan bir arkadaşımın gemiyi beklemekten sıkılıp vazgeçişe teslim olduğunu öğrenince yaşadığım ciddi hayal kırıklığı sonrasında sarf etmiştim. 

Geciken geminin sarstığı inancın altında kalmak çok acı. Geminin geleceğine inanmak ise bizi hayata bağlayan kalın bir halat. Ona tutunmalı derken kardeşimin kitaplığından rastgele bir kitap seçtim. 
Ve hayatta tesadüfe yer olmadığı inancımı bir kez daha tazeledim. 

Elime Halil Cibran'ın Ermiş kitabı geldi. İlk sayfadaki başlığı görünce gülümsedim. "Geminin Gelişi" 12 yıl onu götürecek geminin gelişini bekleyen bir ermişin şiirsel söylevinin böyle başlaması, geminin geleceği konusuna takılan zihnime cevap olarak gelmiş, hayatın döngüselliği bu konuda da tamamlanmıştı. 

Şimdi geriye bu kısa kitabın derin satırları arasında dolaşmak, "ada"mın kıyılarına çarpıp duran dalgalarla ahengi yakalamak kaldı.

Etrafınıza dikkatli bakarsanız sorularınızın cevaplarını hiç beklemediğiniz bir anda hiç tahmin etmediğiniz bir şekilde alabilirsiniz. 

Biraz gayret... Verimli ve keyifli okumalar...

Kitabın arka kapak yazısı şöyle:

 “İnsan için tüm amaçlarını susuzluktan çatlamış dudaklara ve tüm yaşamı bir çeşmeye dönüştüren bir armağandan daha büyüğü yoktur kuşkusuz. Benim şerefim ve ödülüm işte bu armağanda yatıyor. Ne zaman içmek için çeşmeye gelsem, diri suyun kendisini susamış bulmamda…” Yıllar boyu kendisine yurt olan kentten ayrılırken, Ermiş’ten geride bıraktığı halka hitap etmesi istenir. Kent halkı ona aşk, evlilik, suç, ölüm, güzellik ve daha pek çok konuda sorular yöneltir. Aldıkları karşılık, hoşgörü ve sevginin biçimlendirdiği bir insan yaşamı üzerine hazine değerindeki öğütlerdir. Haklıyla haksızın, suçluyla suçsuzun, dimdik ayakta duranla düşmüşün aslında aynı insan olduğu bir yaşamdır bu


Ve bir alıntı:

"Size bir de denildi ki hayat karanlıktır diye ve sizler
bezginliğinizde tekrar edegeldiniz, bir bezgin tarafından ne söylenmişse.

Ve ben derim ki hayat, sahiden karanlık, insiyak olduğu zaman başka.

Ve her insiyak kördür, bilgi olduğu zaman başka.

Ve her bilgi beyhudedir, çalışma olduğu zaman başka.

Ve her çalışma nafiledir, aşk olduğu zaman başka.

Ve her ne zaman aşkla çalışırsanız kendinizi

kendinize raptedersiniz ve ötekine ve Allah'a."


28 Kasım 2017 Salı

BİLSEYDİK...



Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır derlerdi. 
Bu kahveyi birlikte yudumlayalı çok oldu. 
O görüşmemizin son buluşmamız olacağını bilseydik nasıl davranırdık bilmiyorum. 
Ama sanırım ben her anın kıymetini daha çok bilirdim. 
Bu kadar özleyeceğimi bilsem daha sıkı sarılırdım sana, hayata.

Bu günden bakınca böyle düşünüyorum. 
Kim bilir şimdi de nelerin değerini bilmiyorumdur ama hangimiz böyle değiliz ki! 

Keşke, sahip olduklarımız elimizden çıkmadan kıymetini anlasak. Keşke, keşkeler denizinde kulaç atacağımıza oradan kıyıya yüzüp "Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait/Şimdi yeni şeyler söylemek lazım" diyebilseydik.
  
Ama hatır gönül işlerinin rafa kalktığı, herkesin kendi gemisini yürütme derdine düştüğü günlerdeyiz. 

Lakin deniz bitti. 
O gemi bir gün gelmeyecek. 
Bindiklerimiz de bir bir karaya oturacak. 
Sonra biz yeniden insanı arayacağız içimizde. 
Kendimizle dost olmayı deneyeceğiz. Bunu başardığımız gün de, her şey, herkes bize dost olacak. 
Çünkü bu alemde süregelen bir döngü var. 
O gün gelene kadar burada, "ada"mdayım.