12 Ocak 2018 Cuma

GÖĞE BAKALIM...



Günlerdir yorucu olsa da, bana iyi gelen bir koşuşturmanın içindeydim. Öyle ki, bloga bile bir haftadır girmemiş, denetim bekleyen yorumları fark etmemişim. 

Bu günse evde olmanın keyfini çıkararak alarmsız uyandım. Canım neyi hangi zamanda yapmak istiyorsa öyle hareket ettim. 

Evde yalnız olduğum halde kendime özenerek bir kahvaltı hazırladım. Muhteşem bir hayatım varmış, her şey çok güzelmiş gibi yaptım. Bunda gündemle ilgilenmemek kararım da etkili oldu. Bir ara twitter'da yine can sıkıcı başlıklar gördüm, nefesim daraldı ama çabuk toparladım. 

Hemen telefonu elimden bırakıp biraz hareket ettim ki, mutluluk hormonu salgılansın. Sütlü kahve yapıp içtim, beraberinde kitap okudum. Akşama doğru da cam balkona çıkıp serin havayı iliklerime kadar hissetmek istedim. 

Ailemin evi, hala aynı yerde. Bu nedenle dışarı baktığım ger seferde çocukluğumun arka bahçesinde dolanıyorum. Küçükken Ankara asfaltından geçen araçları, üniversiteden çıkanları, mavi ve kara treni keyifle seyrettiğimiz pencereden şimdi metrodan inenleri izliyorum. 

Tabi artık çok şey değişti. Yeni yollar yapıldı. Hatta yükselen yola paralel evimiz de katını yükseltti. Ama hala karşıda yeşil bir üniversite kampüsü var. Ve sayısı, şeridi artan yollar... Gidenleri, dönemeyenleri, kalanları anımsatarak insanı hayali yolculuklarda gezdiren bu manzarayı da, yıllar sonra dönüp geldiğim evi de, yolculuklara çıkıp bilinmezliğe yürümeyi de seviyorum.   

İşte böyle akşam mesai sonu hareketliliğini görünce de hayalen bir yolculuğa çıktım. Ve yine kendimi orada buldum. Bu balkondan uzakları seyredip bir an önce uzaklara gitmeye özlem duyduğum günlerde. İşte o zamanlarda iyi bir arkadaşım vardı. Enerjimin düştüğü anlarda hemen fark eder, acil yardım çantasından çıkardığı ve dinlemekten hiç sıkılmadığım söylevlerine başlardı. Yine böyle bir gün gözlerimdeki hüzne dayanamayıp demişti ki:

"Çileyi bir kambur gibi sırtında taşımaya başladığın anlarda gözlerini, bilinçsiz bir karınca işçiliği ile hayatlarını ölüme taşıyan bedenlerin üzerindeki mavi gökyüzüne çevir ve o muhteşemliğe gülümse" 

O günden sonra göğe bakmaktan hiç vazgeçmedim. Bu akşam da, gün batımında göğün renk cümbüşünü izlerken bir anda başımı öne eğdim. Metrodan çıkıp aceleyle yürüyen insanları görünce dilime o cümlenin "Bilinçsiz bir karınca işçiliği ile hayatlarını ölüme taşıyan bedenler" kısmı takıldı. 

Koşuşturmalara feda ettiğimiz hayatımız her an bizi ölüme yaklaştırırken biz sadece otomatiğe bağlanmış şekilde gerekliliklere sıkışıp kalıyoruz. 

Karın doyurmak için çalışıp yorgunlukla televizyon karşısında ömür tüketmeyi, şimdilerde ellerimizdeki kelepçenin ekranından başka hayatları izleyip söylenmeyi yaşamak zannediyoruz. 

Ve bir gün neden geldiğimizi bile anlayamadan bu dünyadan çekip gidiyoruz.  

Belki bu ülkede yaşamak başka bir alternatif sunmuyor bize ama dönüp yaşamlarımıza bakmak, "Bana ne" diyerek başkalarının dedikosundan vazgeçmek, "Sana ne" diyerek hayatımızın direksiyonuna geçmek zorunda değil miyiz?

Sadece ayakta kalmak için koşmayalım...Yavaşlayalım,duralım, düşünelim: Ölüm var ve hepimiz ona koşuyoruz hatırlayalım. 

Kısacık bir hayat için hem kendimize hem de başkasına haksızlık yapmayalım.  

Adalet her şeyin yerli yerinde olması diye tanımlanır. Kendimize karşı acıtan bir dürüstlük sergileyelim ve geç olmadan hayatımıza çeki düzen verelim.

Hep sonradan gelir aklım başıma diye hayıflanmayalım. 

Çile, bir kambur gibi sırtımızda olsa da vakit varken göğe bakalım

9 yorum:

  1. Hayatı daha dolu yaşamk varken ellimizdeki telefona karşımızdaki televizyona hapsediyoruz kemdimizi, biraz sosyallik biraz aile biraz doğa biraz faydalı meşguliyet sarmalı bizleri... etrafımızdaki anıların kiymeti bilmeliyiz ki kaybolup gitmesinler:(
    Yazını çok beğendim emeğine sağlık canım:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkürler faydalı meşguliyet belkide elimizde kalacak tek şey

      Sil
  2. Hiç farkında olmadan hızla elimizden kayip giden hayata dair mükemmel bir yazı. Tebriklerrr...
    Mete

    YanıtlaSil
  3. koşturmalar derken vakit ge.iyor ya :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. unutmamamız gereken en önemli farkındalığımız bu olmalı teşekkürler

      Sil
  4. ay ben seni hukuk okudu sanıyodum meğerse felsefe okumuşsuuuun hihi ama ivit çok güzel yazmışsın ve haklısın, göğe bi de güneşe bakmak yeter işteee :)

    YanıtlaSil
  5. Hukuka dair konuşmak faydasız:) başka mevzulara el attık

    YanıtlaSil
  6. yarım asırı geçen bir süre sonunda durmak mejburuiyetinde kaldığımda zorunlu olarak kendime baktım aslında, önceleri kavramakta zorlandım, hiç de alışık olmadığım şeyler düşünmeye başladım ve işte bitti her şey dedim ve inandım; sonrasında acılar arttınca değiştirdim bakışı ve hala nereye bakmalıyım düşünüyorum; bazen yer gök fark etmiyor.
    Yazınızı okuyunca rahatladım biraz. :)

    YanıtlaSil