5 Ocak 2018 Cuma

KÜÇÜK PRENS 2


Yeniden beraberiz.

Yakın zamanda yeniden animasyon olarak filmi de çekilen Küçük Prens’i hala okumadıysanız/seyretmediyseniz daha fazla vakit kaybetmeyin derim. 

Filmi, kitabın hikayesini hikaye edecek şekilde kurgulanmış, çocuklara da hitap etmesi için kitapta yer alan bir çok görüş ve düşünceye yer verilmemiş.Üzerine felsefesine dair kitaplar yazılan bu eser, yazarının az sayıda romanından sadece biri. Mutlaka büyüklerce okunup irdelenmesi, hayatlarımızla kesişen noktalarının tespiti yapılması gereken bir kitap. Tüm insanları ilgilendiren konulara değinen boyutuyla da güncelliğini her zaman koruyacak bir eser.  

Kitabın orta yerinden girdiğimiz yazıda başa dönersek; kitap beni etkisi altına aldığı satırlara “Büyüklere bir şeyi açıklamazsanız olmaz“ diyerek başlıyor. 

Bir insana bir şeyleri açıklamanın faydası var mıdır ki? Hep birilerine bir şey açıklarken yakalıyorum  kendimi. Sonra neden diyorum ben anlatmadan, açıklamadan beni anlayan biriyle karşılaşmıyorum.

"Büyükler hiçbir şeyi tek başlarına anlayamıyorlar, onlara sürekli açıklamalar yapmak da çocuklar için çok sıkıcı oluyor doğrusu” diyen yazar bana aslında hiç büyümemiş bir çocuk olduğumu mu anımsatıyor?  

Çok yakından  tanıdım onları yine de ilk görüşlerim pek değişmedi “ diye ekleyince benim de diyorum, benim de. 

Zaten bir insanı sevip sevmeyeceğimize biz değil beyin reseptörleri karar veriyormuş; doksan saniye içinde koku uyuşması oldu oldu, olmadı olmuyormuş. Nadiren kendi kokusunu gizlediğinden karar veremediklerimiz olsa da genelde bir insanla ilk tanıştığımız andaki görüşlerimiz değişmiyormuş.

Kitap devam ediyor: “Resmimi anlayamayan büyüklere göstermekten vazgeçtim zamanla…Onların düzeyine iniyordum. Briç, diyordum, golf, politika, kravat mıravat. Onlar da böyle aklı başında biriyle tanıştıkları için seviniyorlardı… 

Aaaaa tıpkı ben, içimde hala yaşayan çocuğa inat, küçüklüğümden beri hep büyüklerin içinde, büyüklerin meselelerine kafa yorarak geçti ömrüm. Ne kazandım? Ne kadar olgun bir kız, büyümüş de küçülmüş dedi herkes! Sanki büyümek marifetti, büyürken yitirdiklerimizi arıyorduk aslında bir ömür boyu.

Yazar kitapta, işte böyle uçağım büyük çöl üzerinde kazaya uğrayana kadar, içimi dökecek gerçek bir dostum olmadan yapayalnız yaşadım.“ diyor ve ekliyor “Okyanusun ortasında sal üstünde kalmış  bir gemiciden daha yalnızdım”

Bu satırlarla, daha kitabın başında yazar Küçük Prensle tanışıp dertleşecek bir dost bulmanın heyecanındayken benim içime derin bir hüzün çökmüştü. Ben küçük prensimi ne zaman bulacaktım ? 

Yapayalnız olduğum bu dünyada bir gün ben de fil yutmuş boğa yılanı resmimi anlayacak birine rastlayacak mıydım? Yoksa içimin bir yerlerinde katlanmış hortum, düğümü çözülmediğinden patlayacak mıydı? Ya içimin coşkun suyu nasıl nereye akacak yeryüzünde? 


Suyun önünden aynı düzlemde gidecek çok yolun olması nasıl suyun etkisini azaltır ve basit ince bir akışla denize varmadan kurumasını sağlar, işte öylesi bir çokluğun içinde kaybolmuş durumda zihnim. Tek bir yere kanalize olmalı  ve galiba suyumun önüne set çekip baraj kurmalıyım ki, hem kuraklık zamanlarında kullanılabilecek suyum olsun hem de birikerek içimin gücünü toplamalıyım. 

Ama Ahmet Arif çeliyor aklımı “Gel beraber alalım nefesimizi sevdiğim, sensiz boğazımdan geçmiyor” deyince baraj falan kurmaktan vazgeçip gönlümün akışına bırakayım hayatı diyorum.

Aslında her şey insanın kendisinde gizli, hayatımızdaki her şeyin farkını kendi bakış açımız veriyor. Bir gün Şemse sormuşlar, aşık olmakla sevmek arasındaki fark nedir diye. "Senin baktığına herkes bakar ama senin onda görebildiğini herkes göremez. Herkes aşık olabilir ama kimse senin gibi sevemez. Tek fark sensin, seni özel kılan sevdiğin değil sevgin” diye cevaplamış. Evcilleştirdiğimiz ve çok sevdiğimiz dostlarımız bazen yadırganır ya çevremizde ama işte buradaki ayrıntı onun bizim tetrisimizin eksik parçası olmasıdır ve bunu sadece biz hissederiz.

Ama işte hayat bir oyundur ve leveller sürekli değişir, gelen parçalar, giden parçalar, bizden götürdükleri, giderken bıraktıkları ile hepimizin yeni aşamalara geçerken ayrı ayrı hasar tespit çalışmaları yapması gerekir ki, gücümüzü kaybetmeden ilerleyelim.

Şimdi acının ormanından geçiyorsun
Her şey bir daha kanasa da
Ne geçtiğin yola ne de sana dokunabilirim ben
Geç meleğim senin de şarkların olsun
İçindeki teli titreten”   (Birhan Keskin)

Tilkinin dediği gibi giderken acı bıraksa da evcilleştirdiklerimiz başak tarlaları meselesi kârımızdır. O anılara tutunarak sarılırız yine hayata.^Şiir okur, yaramıza eş yaraları olan şairlerle sarmaş dolaş oluruz satırlarda. Küçük Prens’i şair duyarlılığıyla dilimize çeviren Cemal Süreya’ya kulak veririz misal:

Seni soruyorlar; öldü mü diyeyim yoksa dönecek mi?
İkisi de imkansız değil mi?
Çünkü biliyorum asla geri dönmezsin 
Ve biliyorum sen benim için asla ölmezsin”

Hani derler ya, şu iflas etmiş dünyada en geçerli para birimi kendin gibi bir insanla paylaştığın duygulardır diye, ama hayat durağan değil. Bizler de, tıpkı hayatımız gibi değişiyoruz zamanın kucağında. İstemesek de gönlümüze düşen insanlarla yollarımız ayrılıyor. Nasıl yaman bir çelişkiyse, güzel günlere ve güzel insanlara duyulan özlem bu günümüze keder verirken, kurtulduğumuz olaylar ve kişileri anımsadığımızda içimiz sevinçle doluyor. 

Demek ki; hiçbir şey göründüğü gibi değil, hiçbir his, bir daha aynı duyguyu vermiyor ve yine bunları anlamlandıran kendimiz oluyoruz. 


Şair Hüseyin Atlansoy “Herkesin ama herkesin ince örülü bir kaderi ve giydiği kazaklara bile sinmiş bir kederi vardır” dediği gibi hepimizin yolu, acısı, kazandıkları kaybettikleri, özledikleri farklı. 


Ve yine Didem Madak tercüman olmuş halime; “Az sevme bilmiyorum ben, çok sevdiğimdendir çok incinmem”




Küçük Prens onu evcilleştirdiği gülünü korumak için elinden geleni yapıyor ve her gün temizlemezse başta gül fidanlarından ayrılmayan cazip bitki baobların büyük ağaçlara dönüşüp gezegeni ele geçireceğinden bahsediyor. 

Bu, girdiği bahçeyi kurutan zararlı bitki baoblar bana insanın yaptığı kötülüklere alışması gibi geldi. Hani bir kereden bir şey olmaz deyip yaptıklarımız var ya, her şey bir kereden olur aslında. Bir kere düştüysek hataya hemen onu telafi etmezsek yenileri sarar ve biz anlamadan istila eder gönül bahçemizi.


Onun için Küçük Prensin her gün aynı enerjiyle baobları temizlemesi boşuna değil. Aslında kolay bir iş ama çok dikkat gerektirir derken dün yapılan temizliğin dünde kaldığını hatırlatıyor. 


Ertesi sabah yeniden başlayacak yaşam mücadelesi ile bizler tıpkı kendi gezegenimizin Küçük Prensleri olarak yanar dağımızı yakacak, baobları temizleyecek, evcilleştirdiğimiz gülümüze bakacak, onu sevip sulayacak, yağmurdan rüzgardan koruyacağız ki, diğer güllerden farklı olduğunu hissetsin ve boy atıp serpildigi gönül bahçesini terk etmesin. Onunla birlikte nice gün batımlarını izleyebilelim. 


Ne zaman biteceği belli olmayan hayatımızın gün batımına doğru ilerlerken evcilleştirdiğimiz/ bizi evcilleştiren sevdiklerimizle beraber olalım.

Bir husus daha var: Küçük Prens dünyaya yaptığı yolculuğuna gülünün kaprislerinden bıktığı için başlıyor, gezegeninden ayrılıyordu ama ondan ayrılmasının ona dönüşünün ilk adımı olduğunu bilmiyordu. Bir bahçe dolusu gülü gördüğünde eşsiz sandığı gülünden çok sayıda olduğunu fark ettiğinde duvara tosluyordu. Ama sonra benimle dost ol, beni evcilleştir diyen tilki sayesinde gülünün eşsiz olduğunu anlayıp onu ne kadar özlediğini fark ediyordu. Sonrasında bin bir çeşit insanla karşılaşıyor ama sürekli olarak gezegenine dönmenin yolunu arıyordu.Çünkü sevdiği, gülü oradaydı ve gülünü önemli kılanın uğrunda harcadığı zaman olduğunu anlıyordu.  

Sanırım büyümenin değil, büyürken unuttuklarımızın sorun olduğunu anladığımızda, içimizdeki Küçük Prenslere ve prenseslere yaşama şansı verdiğimizde, gerçeğin mayasının gözle görülmediğini fark edeceğiz.

"Bir yerlerde bir kuyunun saklı oluşudur çölü güzel kılan" diyen Küçük Prens gibi düşünelim: Bir zaman evcilleştirdiğimiz, emek verdiğimiz ama sonra ihmal ettiğimiz sevdiklerimizin çölleşen gönüllerinde hayat veren su kuyularını arayalım. Belki yitirdiğimizi sandığımız bir vahaya rastlar ve susuzluğumuzun yanında yoksunluklarımızı da gideririz.

Son sözü yine kitaptan bir alıntıya bırakalım:


Sizin dünyada insanlar dedi Küçük Prens, bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar, yine de aradıklarını bulamıyorlar. Oysa aradıkları tek bir gülde, bir damla suda bulunabilir. Ama gözler kördür. İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman gerçeği görebilir.    




9 yorum:

  1. Anlamı çok büyük hele ki kitaptan kesit olan söz bi harika, büyüklerinde küçük şeylerden çok öğrenecekleri var
    Teşekkürler:)

    YanıtlaSil
  2. Şu doksan saniyeyi tekrar deneyimleyip, teyit mi etsek acaba :))
    Kitabı okudum da, filmi seyretmedim. En kısa zamanda....

    YanıtlaSil
  3. Herkesin okuması gereken kitaplardan bu. Emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil
  4. Muhteşem bir kitaptır.Kendi çocukluğumda okumustum yıllar sonra oğluma okudum tekrar😊
    Ne iyi yapmışsınız bu kitaptan bahsederek.Uzerinde büyüklerin de çok düşünmesi gereken bir eser..
    Ellerinize sağlık..

    YanıtlaSil
  5. küçük prensin dönüşü ikinci kitap da nefis ki yaaa. sommers yazarı.

    YanıtlaSil