6 Aralık 2017 Çarşamba

GİZLİ YÜZ- BİR ÖMER KAVUR FİLMİ



Önceki gün hava kasvetli olunca iyi gider diyerek psikolojik bir film izlemeye niyetlendim. Çayı demleyip bardağımı doldurduğumda karşıma Gizli Yüz çıktı. Orhan Pamuk'un Kara Kitap adlı eserinden yola çıkarak senaryosunu da kendisinin yazdığı film tam da benim sevdiğim türdendi. 

Kahramanının kendisini "Bir zamanlar herkesin unuttuğu bir ülkede küçük bir kız ile babası yapayalnız yaşarlarmış. Babası kızını öyle çok severmiş ki, bambaşka bir hayatı olsun istermiş. Büyüyüp kocaman bir kadın olduğunda kızı Kaf Dağı'nın arkasındaki kuşu bulacak, bütün talihsizlerin yüzünü birbirine benzeten tılsımı çözecekmiş." diye anlattığı filmin derinliği bir blog yazısının sınırlarını aşar. Ama filme dikkat çekip izlemeyenler için de çok fazla ipucu vermeden bir şeyler karalamak da filme vefa borcudur diyerek bir kaç noktayı vurgulayacağım.

Bir yerlere yetişme telaşıyla yaşadığımız şu günlerde filmin temposu özellikle genç seyirciye ağır gelebilir ama popüler kültürden yakasını azıcık kurtararak bireyselleşme yoluna girmiş her kişiye hitap edecektir diye düşünüyorum. Çünkü hayat, ancak yavaşlayarak farkına varılacak tatları taliplerine sunar. 

İstanbul'un binaya boğulmadığı, sokaklarından hallaçların, oduncuların, eskicilerin geçtiği zamanlarda, 1991 yılında çekilen film çok daha öncelere aitmiş gibi duruyor. Oysa sadece 26 yıl geçmiş. Ve biz artık bu filmdeki her şeyden öyle uzağız ki, kaybettiğimiz her ayrıntı bizden çok şeyler götürmüş. 

Nerede o eski günler nostaljicilerinden değilim. Her günün her gelişmenin artısı ve eksisiyle hayatımıza kaçınılmaz yönler verdiğini düşünürüm. 

Zaman değişir, ihtiyaçlar başkalaşır, akışın önünde durulamaz. Ama kabul edelim ki, insanın yer yüzüne çıktığı günden beri değişmeden süregelen anlam arayışı bu diyarı terk edene kadar devam edecektir.  
Bu nedenle değişen şartlara uyum sağlarken ruhları oyalayacak değil doyuracak yollar bulmak zorundayız. Bunun en kestirme yolu dışımızdaki kargaşaya rağmen içimizde basit sakin bir dünya kurmakta. Bu yol ise kestirme olduğu kadar zorlu. 

Yaşamak için çok çalışmak zorundaysanız ya da küçük çocuklarınız varsa günün sonunda yorulup yatağa düşmeniz büyük olasılık. Uyandığınızda aynı tempo ve çarkları arasında ezildiğiniz hayatın boğuculuğu karşısında içinizde yol almak epey zahmetlidir. Ama bu yolculuğa çıkmazsanız zamanla hayat anlamsızlaşır ve devam edecek gücünüz kalmaz. Bu nedenle bizim elimizden tutup böylesi yolculuklara çıkaracak sanat eserlerinden faydalanmalıyız. Kitaplardan destek almalı, filmleri giriş kapısı yapıp iç yolculuğumuza bir an önce çıkmalı ya da yarım kalan yola devam etmeliyiz.  

Filme geri dönecek olursak, kahramanlar, bir saatçi, onun fotoğraflarını çeken bir genç ve o gencin aşık olduğu gizemli bir kadın. Masal tadında film insanı saatler eşliğinde bir düşünce yolculuğuna çıkarıyor. 

Saatler dikkatimi hep çekmiştir ama yıllar içinde nedendir bilinmez, tik taklarından rahatsız olmaya başladım. Hele ki bazı duvar saatlerinin zamanın akışını her an başıma bir çekiç indirircesine hatırlattığı saatlerden hiç haz etmiyorum. Yattığım odada, gecenin karanlığında böyle bir eziyete katlanamam ve saatin sesini keserim. Bunun sebebini epey düşündüm. Yarı ölüm denen uykuya dalarken azalan zamanımın hatırlatılmasını istemiyor olabileceğime kanaat getirdim.   

Böyleyken bir saatçinin baş rolde yer aldığı, saatin imge olduğu, gerçek öykülerle başlayıp insanı bir hayalin içinde bırakan kurgudan etkilendim.

Sağlam metinler, kaliteli diyaloglar, imgesel bir anlatımla Gizli yüz gizem dolu bir sinema filmi imiş.

Orhan Pamuk'u okurken zevk almak için aşılması gereken bir eşik vardır. Okumaya gönül vermiş her edebiyat aşığı biraz zaman ve emek harcadıktan sonra onun zengin dünyasına girer ve tutkunu olur. 

Marketlerde satılan kitaplardan oluşan kütüphanelerle süslenmiş evlerde kalplere konuk olmaz. O her yazdığı ile Nobel'i hak ettiğini ispatlar. Kurgusu ve anlatım becerisi ile romancılar arasında üst bir dile sahip olduğunu hatırlatır. Senaryosunu kendi kitabından bir uyarlama ile yazarın kaleme aldığı filmi izlerken, bu düşüncelerim daha da güçlendi.

Gizemli kahramanına "Bir yüzü diğerinden ayıran nedir? Bir hikaye! Anlamlı bir yüzün hep hikaye anlattığını söylerdi babam." dedirten yazar bir başka kahramana da, "Bir yüze bakarsın, hayale kapılırsın. Ama göz açıp kapayıncaya kadar hayal kaybolur. Hayal artık aklında ama doğru mu? Her zaman yanında olmalı, aklında değil... Yoksa yanarsın" diye söyletiyor.  

Bu film yarım asır önce çekilmiş. Yani henüz cep telefonlarının esiri olmadığımız günlerde. Şimdiyse saatler digital. Her şey gibi insanlar da sayılardan ibaret. Kelimelerini kaybetmiş. Saatlerin göremediğimiz o gizli çarkları arasına sıkışmış. Hayallerini aramaktan vazgeçmiş. 

Oysa herkesin takılı kaldığı bir "an"ı, anı vardır. Ruhunun gizli çarklarında ezildiği, bozulduğu, hayatın durduğu, bir zaman sonra yeniden çalışmaya başladığı onu ölümüne taşıyan bir saati elbette vardır. Sesi kesilmiş de olsa, rakamlara hapsetse de bize gerçekleri de hayali de hala saatler hatırlatır.

Film "Bir zamanlar bir ülkede bir hırsız yaşarmış, hayal hırsızı. Rüyalara girer, beğendiklerini çalarmış. İnsanlar uyanır ama artık anılarını hatırlatacak nesneler çalındığından rüyalarını bir türlü hatırlamazmış." derken bizi de bir hayal aleminin kapısının önünde bırakıyor ve bundan sonrasını yalnız yürüyeceksin diye salık veriyor. 

Siz siz olun, hayallerinizi çaldırmayın. Anlardan ibaret hayatınızı zayi etmeyin. Saatinizin tik takları ne söylüyor eğilip kendinize kulak verin.  


Filmin Künyesi


Gizli Yüz, senaryosunu Orhan Pamuk'un yazdığı, yönetmenliğini Ömer Kavur'un yaptığı 1991 yapımı Türk filmidir. Pamuk senaryoyu Kara Kitap'taki "Karlı Gecenin Aşk Hikâyeleri" adlı bölümde bahsi geçen bir hikâyeden yola çıkarak yazmış ve 1992 senesinde kitap haline getirmiştir.

Başrolleri Zuhal OlcayFikret KuşkanSevda FerdağSavaş Yurttaş ve Rutkay Aziz paylaşmıştır. Film 1991 yılında Antalya Film Festivali'nde en iyi film ve en iyi senaryo ödüllerini, yine aynı yıl Montreal Yeni Sinema Festivali'nde en iyi film ödülünü almıştır.

2 yorum:

  1. izledimdi. iyi filmdi ivit. saatçi rolü iyiydi. pamuka alışamadım. bi cevdet beyi sevdim ilk romanıymış o da. pamukun kurgularını değil de anı ve denemelerini tercih ediyom. yavaş yaşamksa ne güzel bişi ivit. gülten akın var bi şiirinde, kimselerin vakti yok ince şeyleri anlamaya, diyo. bu konuda, kim ki duk un nefis bir filmi var. dört mevsim. izleseneeeee.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ilk kez kar romanına başladım ve bir kaç denemeye rağmen 30 sayfayı geçememiştim o yıllarda ama şimdi anlatımı beni büyülüyor orhan pamuk un nobel alan kitabı ile bir senedir bakışıyoruz henüz başlamadım ama iki iyi okur arkadaşım adam nasıl yazıyorsa hakediyor deyip durdu. Malum yazarken 11 kişilik asistan heyeti olduğu, gerekli araştırmaları onların yaptığı onun da 5-6 yıllık emekle bu malzemeleri birleştirip harmanladığı söyleniyor böyle bile olsa dili çok güzel ben on yıl önceye göre epey geliştiğim için onun seviyesine yeni çıktım diye düşündüğümden herkese hemen yüzünü göstermiyor diye düşündüm

      Sil